Hoş geldiniz, Ziyaretçi
Kullanııcı Adı: Parola: Bilgilerim hatırlansın
  • Sayfa:
  • 1

KONU:

Fantastik Edebiyatın Kökleri 8 yıl 4 hafta önce #1268

  • dorje
  • dorje Kullanıcısının Avatarı Konu Yazarı
  • Çevrimdışı
  • Altın Üye
  • Altın Üye
  • İletiler: 500
  • Başarı Notu: -1
  • Size Teşekkür Edenler: 0
En geniş kavramayla fantastik edebiyatın öncü metinleri nelerdir?
18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar anlaşıldığı biçimiyle klasik fantastik edebiyatı bir kenara bırakıp, sınırı dar tutmayarak olağanüstü anlatıları olabildiğince geniş biçimde ele alırsak, Gılgamış’ı ya da Homeros’un destanlarını söz konusu edebiliriz. Çünkü örneğin Odysseus’un ya da Gılgamış’ın yolculuğu tarihsel tutarlılıkları ne olursa olsun bugünden okununca fantastik birer yolculuk gibi gözükürler. Fakat bu yanıltıcı olacaktır, dolayısıyla bu tür mitsel metinleri ve destanları da bir yana bırakarak düşünecek olursak, ilk ön-roman örneklerinden biri olan ve fantastik edebiyatın öncü anlatılarından biri olarak kabul edilen bir eser çıkar karşımıza. İS II. yüzyılda yazılmış Latince bir yapıt, özgün adıyla Metamorphoses (Asinus Auerus) ya da Türkçesiyle "Başkalaşımlar" yahut "Altın Eşek"tir (Yazarı Lucius Apuleius). Oldukça eğlenceli ve ilginç olan bu kitap bugün fantastik metinlerde rastlanan pek çok olağanüstü izlenime yer veriyor. Metamorphoses’ın yazılışından bugüne bakış açısına göre arada başka pek çok seleften bahsetmek mümkün olabilir. Dante’den Swift’e ve Goethe’ye varıncaya dek, sıralayabiliriz onları. Ayrıca doğu geleneğinin en önemli külliyatlarından biri olan Binbir Gece Masalları’nı da unutmamak gerek. Bu anonim masallar bir kaynak olarak dibi gözükmeyen bir kuyu gibidir ve batı edebiyatı bu öykülerden belki de doğudan daha fazla yararlanmıştır. Öykülerin yazım tarihleri yaklaşık bir aralık olarak biliniyorsa da (İS 8. yy - 16. yy), olayların birçoğunun içinde geçtiği zaman dilimi hakkında söylenebilecek en tutarlı şey evvel zaman içinde kalbur saman içinde olurdu.
Selefleri bir yana bırakırsık, tam anlamıyla klasik fantastiğin ilk eseri Jacques Cazotte’nin Fransızca uzun öyküsü Le diable amourex (Aşık Şeytan) olarak kabul ediliyor. Öykü kısaca bir kabala ritüeli ile öte diyardan bir yaratık çağıran acemi bir gencin başına gelenler üzerine kurulmuştur. Bütünüyle Todorov’un bahsettiği kararsızlığın mevcut olduğu bir anlatıdır. Ana karakterimiz olan Alvaro, öte diyardan gelen kadının kimliği hakkında okura da sirayet eden ikircikli bir durum içinde kalır uzun süre.
Aşık Şeytan’dan kısa bir süre sonra yazılan başka bir eser de aslen Leh kökenli Jan Potocki’nin yine Fransızca olarak kaleme aldığı ve tam olarak ancak 1958 gibi oldukça geç bir tarihte yayımlanabilmiş Manuscrit trouve a Saragosse (Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması)'dır. Yapıt anlatısal niteliği açısından Aşık Şeytan’a benziyorsa da sonu itibari ile bambaşka bir yöne kayar. Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması’nda fantastik olarak görülen izlenimler esasen bir mizansen olarak kurgulanmıştır.
Bahsetmeye kesinlikle değecek bir başka eser de Kont Horace Walpole’un The Castle of Otranto (Otranto Şatosu, 1764) adlı romanıdır. Bu roman sadece fantastik edebiyatın en önemli eserlerinden biri olmakla kalmaz, aynı zamanda Gotik edebiyatın ilk romanı kabul edilir. Aydınlanma ile romantizm arasındaki kavganın kızıştığı bir dönemde yazılmıştır. Aynı şekilde William Becford’un Vathek’i, Maturin’in Melmoth’u Mary Shelley’nin Frankenstein’ı gibi toplumsal eleştiri dozu yüksek eserler hep bu dönemin ürünleridir.
Yine E. T. A. Hoffman’ın öyküleri (ya da masalları), Gogol’ün bazı öyküleri (örneğin Palto’su), Guy de Maupassant’ın pek çok öyküsü, Balzac’ın bir takım öyküleri klasik fantastiğin önemli yapıtları arasında sayılabilir.
Ve sonra Poe gelir ve pek çok şey değişiri. Edgar Allan Poe bütün dünya edebiyatının en çok borçlu olduğu yazarlardan biri olmalı. Onun yazın hayatı, tüketilemez bir hazinedir âdeta. Poe, sıradışı yaşamında sıradışı pek çok öykü kaleme alır. Kuzgun adlı şiirindeki melankolik karakter gibi kimsenin düşlemeye cesaret edemeyeceği öyküler düşler. Onun isterik karakterleri sanrılarla sarmalanmışlardır ve hep deliliğin kıyısında yaşarlar. Bazen The Fall of the House of Usher (Usherlar’ın Çöküşü) öyküsünde olduğu gibi mekânlar ve dehşet uyandıran bir genetik miras onları derinden etkilemektedir. Öykülerinin en tuhaf özelliklerden biri, fantastiğin çok zaman olağan bir durum sayılabilecek bir takıntının abartılı bir hâle gelmesinden doğmasıdır. Yani fantastik birden olağanüstü bir olay olarak ortaya çıkmıyor da, olağan olanın obsesifliğin sınırındaki bir düzeye erişmesinden kaynaklanabiliyor. Ve eğer tabir doğru olacaksa Poe’nun karakterlerinin bir çoğu entelektüel delilerdir. Dostoyevski Poe hakkında şu tespiti yapmaktadır:
“O hemen her zaman en istisna gerçekliği seçiyor, kişisini dış ya da psikolojik açıdan en istisna duruma yerleştiriyor…”
Bunun en iyi örneklerinden biri The Pit and the Pendulum (Kuyu ve Sarkaç), tam bir uç kabus örneğidir.
Poe’dan bahsederken onda pek çok türün ilk örneklerinin şekillendiğini söylemeden geçmemek gerekir. Örneğin Poe öykü yazma tekniği düşünülürse hiç de garip karşılanmayacak biçimde ilk elle tutulur polisiye kısa öyküleri yazmıştır. Ya da bazı öyküleri bilim-kurgunun öncülleridir. Örneğin The Narrative of Arthur Gordon Pym adlı tamamlanmamış romanı Jules Verne’in esinleyicisidir. Aynı roman Lovecraft’a da esin vermiştir ve onu Cthulhu mitosunun ana öykülerinden biri olan At the Mountains of Madness (Deliliğin Dağlarında)‘ı yazmaya teşvik etmiştir.
Poe ile aynı dönemlerde yaşamış olan Sheridan Le Fanu ise çok sevilen bir hayalet öyküleri yazarıydı. Fakat onu asıl ünlendiren eseri, uzun bir öykü olan Carmilla’sıdır. Vampir inanışı çok kadim bir inanç ve daha önceleri de vampirlerle ilgili kitaplar yazılmıştır (örneğin Vampyr ya da Varney the Vampire). Fakat burada ilginç olan Sheridan Le Fanu’nun vampirinin cinsiyetidir. Bram Stoker’ın Dracula’sının aksine o bir dişidir ve vampir öykülerinde özel bir yeri olan cinsel temalar Carmilla’da fazlasıyla göze çarpar. Carmilla adlı vampirimiz açıkça homoseksüel bir kişilik sergiler. Sonraları bu özelliği ve erkek otoritesi karşısındaki güçlü duruşu onu 20.yüzyıl feministleri için önemli bir karakter hâline getirecektir.
Yine vampirlerden devam edebiliriz. Fanu’dan sonra tüm zamanların en çok sözü edilen romanlardan biri yazıldı: Dracula. Dracula belki de gotik romanın zirvesidir. Özellikle girizgâh kısmı olan Dracula’nın Konuğu adlı bölüm, tüm korku edebiyatının en ürkütücü parçalarından biri olmalı. Bugün bile sosyo-tarihsel altyapısını fazlasıyla yitirmiş gözükmesine rağmen hâlâ etkileyici bir anlatı olduğundan yola çıkılırsa, yazıldığı dönemde ne denli bir fenomen olduğu daha iyi anlaşılabilir belki.
Elbette tarihin sisli geçmişinden çıkıp gelmiş bir vampir başroldedir yine: Vampirler! Popüler kültürünün bu denli haşir neşir olduğu bir başka korku imgesi daha bulmak zordur. Bram Stoker’ın çok akıllıca ve zarif bir biçimde örülmüş, şimdilerde bize aşırı süslü bir dil kullanan eseri de bu açıdan biçilmiş kaftandır. Popüler kültür vampir adına bildiklerinin büyük kısmını Dracula’ya bir biçimde borçludur desek yeridir. Sıradan insanların zihinlerindeki vampir imajı aşağı yukarı bir Dracula portresidir. Aslında kitap Viktorya döneminin esaslı bir eleştirisini barındırıyor satır aralarında. Bir yandan püritanizme dokundurur, diğer yandan da burnundan kıl aldırmayan pozitivistlere ve bu açılardan önemli bir kaynak metindir.
20. yüzyıldaki değişimlere gelmeden önce bir takım klasik dönem yazarlarını da en azından isim bazında anmakla yetinelim. Villiers de L’isle-Adam, büyük düşünür Voltaire (Micromegas unutulacak bir öykü değildir), daha sonra bahsedeceğimiz Kılıç ve Büyü türünün öncüsü Lord Dunsany, fantastik gotik yazının ve Alman edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan, esrarengiz ve karmaşık Der Golem’in yazarı Gustav Meyrink, her zaman savaşan ve her zaman kaybedenlerden Arthur Machen ve yine hayalet öyküleri ustası Algernon Blackwood, Amerikan gotiğinin en yetkin isimlerinden ve gotiği western içinde eriten ilk köşe yazarı da sayılan Ambrose Bierce, Saki (kadeh sunan) diye bilinen Hector Hugh Munro, Rudyard Kipling, bilimkurguyu bilimkurgu yapan, ama bunun yanında pek çok fantastik öykü de yazan H. G. Wells, büyük usta Henry James, unutulmuş William Hope Hodgson, Robert Lewis Stevenson, Alfred Kubin, Edgar Rice Burroughs, Henry Rider Haggard ve adı anılmayan diğerleri…

Lütfen sohbete katılmak için Giriş ya da Hesap açın.

  • Sayfa:
  • 1
Sayfa oluşturma süresi: 0.236 saniye

NDK Hoş Geldin